
Gözleriniz Konuşabilseydi, Neler Söylerlerdi?
Yetiş-miş-kinlerin masal kitabı 'Kitap Hırsızı'
Bu masalı size anlatan ne anneciğiniz, ne de babacığınız. Bunu size anlatan ölümün kendisi.
Almanya'da, Himmel (Cennet) adlı bir sokağa evlatlık olarak gelen Liesel'in hikayesi. Kitapları çok seven, küçük bir hırsız. II. Dünya Savaşını'da içinde bulunduran bir kitap. Bolca Yahudi ve bir tutam siyonizm ve biraz da komünizm bulunmakta.
Belki sizin onu kucaklamanızı beklerken, kitapçıda; alıp en sevdiğiniz olma yolunda, bekliyor. Aman dikkat edin, çok beklemesin. Kıyın birkaç gününüze, alın elinize. Biraz bakın, küçük kızın gözlerine. Bu arada adı Liesel.
Yine çok sevdim. Çok sevdim. Çok ağladım. Ağlama konusunda usta olan ben -ki her konuda böylesine becerikli olamam- boğazıma sıkışan minik kuş ve gözlerimde biriken, görüşümü engelleyen, yüzümü saran yaşlarla birlikte ağladım. Tutamadım, dayanamadım ve hatta o ağlamalarımdan okuyamadım. Yaşlarım durmak bilmedi, duramadı.
Oysa dediğim gibi, ağlamalarım kaçamak tutkular gibi olurdu. Hızlıca sürer ve hiçbir şey olmamışçasına yoluma devam ederdim. Gözlerimden aceleyle süzülen yaşlarım olurdu. Burnum tıkanırdı biraz. Küçük nefesler alır ve saklardım kendimi kabuğuma o halimle...
Kitabın etkisine karşın, açıkçası filmi yetersiz buldum. Beklentilerimi karşılayamadım. Evet, güzeldi. Karakterleri oynayan oyuncular muazzamdı. Ama filmin senaryosundan çok kitaba daha uygunlardı. Kitap da, savaşın izlerini görebiliyordunuz. Liesel'in acılarını hissediyordunuz, Max'i anlıyordunuz. Onun sanatı ve kelimelere olan duygularını, anlıyordunuz. Gökyüzünü çalmasını.