Yazmadan rahat edemeyeceğim. İşte yine yazıyorum.
Ameliyatımdan sonra günler ve saatlerce izlediğim sabah kuşağı programları, eski türk dizileri ve yeni türk dizilerini izlemekten boğulmuştum. Ama başka bi şansım da yoktu. Sadece onları izleyebiliyordum, telefon kullanamayacak kadar canım yanıyordu kollarım bile bana ağır geliyordu. Yataktan kalkamıyordum. Yapıcak hiçbir şey yoktu. Salona sıkışmıştım. Konuşacak kimsem de yoktu. Yalnızdım. Sadece salondaki televizyon, ve ben vardık; yıllarca eleştirdiğim kadın programları, yemek programları, yaz dizileri...
Dikişlerim karnımın dört bir yanında olduğu için sadece sırt üstü yatabiliyordum, yana dönemiyordum. Bir hafta bu şekilde yatmam gerekti. O bir hafta sanki yıllarmış gibiydi. Bazen sırt üstü yatmaktan belim ağrıyordu, buna dayanamayıp hüngür hüngür ağlamama rağmen yan yatmaya çalışıyordum ama yana dönemiyordum bile, canım öylesine yanıyordu ki. Kitap okuyamıyordum, yemek
yiyemiyordum. Yürümek bile zor oluyordu, tuvalete gidip gelmem yarım saatten fazla sürüyordu.
En sonunda yavaş yavaş ayaklanmaya başladığımda telefonumu elime alır almaz dizi izlemeye başladım. O dönem tek bir dizi izliyodum çünkü yeni karakterlerle tanışmak istemiyordum. Eski dostlarımla vakit geçirmek istiyordum. O dizi de bana öylesine büyük bir nimetti ki. Beni tek eğlendiren, günün geçmesini sağlayan aktivitem bu diziydi. Yalnızlığımın üzerini onunla örtmüştüm.
Ayaklanıp, dizi izlemeye başladığım gün o kadar rahatlamıştım ki, sabaha kadar o sevdiğim diziyi izlemiştim çünkü Türk dizilerinden gına gelmişti. Bölümler ve bölümler ardından dizinin o beni belki yıllarca sarsacak o bölümünde karakterler grip salgınına yakalanıyorlardı. Bir karakter bu sebeple hastahaneye gitmişti, istirahat etmek için, durum ciddi değildi.
Hastahanede onun için arkadaşları balonlar götürmüş, odasını hediyelerle süslemişti. Demek ki herkes onun yanında olmuştu.
Sonradan sevdiği çocuk onun bu durumunu öğrenmiş, onu ziyarete gitmişti. O sırada kız uyuyor taklidi yapıyordu, çocuk onunla konuştu, ona be kadar değer verdiğini anlattı ve gitti.
Bu sahneyi izledikten sonra ne kadar ağladığımı nasıl anlatırım bilemiyorum. Acı gerçeğin günlerdir (doğrusu yıllardır) farkında olmama rağmen hayatımda kendimi en yalnız hissettiğim an buydu. Koskoca evrende sadece ben vardım, tek başıma... bir de ağrılarım.
Saatler süren göz yaşlarımın ardında ne kadar yalnız olduğumu anladım. Ben hastahanelerde sabahlarken yanımda sadece ailem vardı. Tahliller ve tahliller arasında yanı başımda hep annem vardı. Kullandığım ilaçlar yüzünden, çektiğim ağrılar yüzünden
kıvranırken yanımda kimse yoktu, anneannemin duaları vardı. Annemin adını sayıklayarak ağladığımda zamanlarda, dualarına sığınmıştım...
Bazen ise annem için yaşıyormuşum gibiydi; ilaçlara katlanıyordum, ağrılara katlanıyordum. Sadece annem endişelenmesin, üzülmesin diye. Sonra o dizideki o kısacık sahneyi gördüm, belki senarist bile benim kadar önemsemediği o küçük sahne beni böylesine sarsmıştı...
Aylar geçti.
O anı her hatırladığımda aynı hissediyorum.
Karnımdaki dikiş izlerini her gördüğümde, döktüğüm gözyaşlarını hatırlıyorum.
Sanki zihnimde, ruhumda öyle bir yara açmıştı ki yalnızlığım, vücuduma da yansımaya karar vermişti. Onu unutmayayım diye. Hep yanı başımda olduğunu hatırlayayım diye. Çünkü ben bu bedenim, fazlası değilim. Hissettiğim değilim. Sadece bir beden parçasıyım.
Yok ya, yazmak da beni rahatlatmadı...
O dönem karşılaştığım Vincent eseri. Gördüğüm anda derin bir hüzün içimi sarmıştı. Daha bir sürü estetiksel açıdan eserler varken bu beni çok farklı bir açıdan etkiledi. Duende sihri olmalı...