7 Aralık 2018 Cuma

Kafesten #2

Sanatın evrensel bir dile sahip olduğu gibi bir klişeyi illaki duymuşsunuzdur. Sanat herkesin duygularını ifade etmesini sağlayan bir araç olduğunu her ne kadar kabul etsem de sanatın herkesin aynı hisleri hissetmesini veya anlamasını sağladığını düşünmüyorum.

Herkesin sanata olan yönelimi vardır. Dediğim gibi sanat duyguları dile getirmeyi sağlayan bir araçtır, duyguların dilidir. Neredeyse herkes bu dili bilir ve
konuşur ama kimse aynı şeyi anlayamaz, hissedemez. Bu hayatımda karşılaştığım en acı gerçeklerden birisiydi, kabul etmek benim için zordu. Duyguları paylaşmak ne kadar zorsa, sevdiğim şarkıları da paylaşırken zorlanıyorum; kendimi ifade edebildiğim en iyi yolu aslında kimse anlamıyor veya benim gibi hissetmiyor. O zaman ben nasıl iletişim kuracak ve hissettiklerimi paylaşacağım?
Küçükken benim gibi hissetmiş ve dünyanın güzel bir yer olabiliceğini düşündüysen, belki sen de beni anlarsın. Bazen, işte bazen öyle güzel şarkılar dinliyorum ki yeniden böyle hissediyorum. Dünya güzel bir yer olabilir diyorum. Eğer kötülüğe bu şarkıyı hissettiğimde hissettiklerimi aktarsam veya en azından anlatabilsem, kötülük de yaptıklarının ne kadar gereksiz olduğunu anlardı ve müzik dinlerdik. Her şeyi dinleyebilirdik. Uçuyormuş gibi hissederdik, kalp atışlarımız müzikle uyum sağlardı. Öylesine güzel hissederdik...
Ama kötülük bana vakit ayırmazdı, anlatacaklarımı dinlemek istemezdi ve hissettiklerime önem vermezdi.
Bir kere deneseydi, bir şans verseydi bana belki o da ukulele severdi. Hatta bir ukulele alırdık bazen o, bazen ben çalardım. Söylerdim. Akustik gitarın çıkardığı sesi dinlerdik. Her türlü enstrümanı dinleyebilirdik. Elektro gitardan, çelloya kadar... Sonra gün batardı, müzik dinlerdik; gece yarısı olur, yıldızlara bakar, yine müzik dinlerdik.
Ama kötülük bana vakit ayırmadı.
Ben de bir gece yarısı sahilde deli gibi sarhoşken saatlerce şarkı dinledim, şarkı söyledim ve yıldızları izledim. Derdimi geceye anlattım. Bir gece yeni bir eve taşınırken yolculukta, kamyonetin arkasına yattım ve şarkı dinledim, şehirin ışıklarının arasında yıldızlara bakmaya çalışırken. Derdimi şehire anlattım. Bir gece Çanakkale'de vapurda karşıya geçerken, şarkı dinledim ve derdimi geceye: aya, yıldızlara, bulutlara anlattım. 

Aynı şuan olduğu gibi ayda bir tane şarkı çıkıyor karşıma, sanki aylardır su içmemişim gibi hissettiriyor bana. İçimdeki herşeyi çekiyor, yerine melodisini ve sözlerini bırakıyor. Bir de bu hislerin kısır döngüsü vücudumda süzülüp tüylerimi diken diken yapıyor. Saçlarımın bile diken diken olup havalandığını hissediyorum. Kalbimin atışının her gitar teline vurlduğunda kanatlarını çırptığını... Şarkı benim küflenmiş, çorak dünyama su serpiyor. Her damlasına ihtiyacım olan bu nota taneleri kafamın içinde yeniden çiçekler açmasını, yeşermesini sağlıyor. Vücudumun yeni ihtiyacı olmuş notalar. Ruhumu kanatlandırmış ve canlandırmış. Aynı susayınca içilen su gibi, müzik benim ihtiyacım olmuş.
Ben müziği bırakamam, müzik de beni.
25 Kasım 2014